27 Eylül 2014 Cumartesi

IŞİD SEBEP DEĞİL SONUÇTUR ( 2 )



ABD’nin önceden kestirdiği ve kestiremediği faktörler vardı. ABD sadece Afganistan’da değil bütün coğrafyada İslam ile birbirine bağlı olan bu insanların aslında İslamı bilmediklerini anladı. Müslümanlar ise, süper güç bile olsa aslında Sovyetlerin de ABD’nin de yenilebileceğini anladı.

İçinde bulundukları bunalımdan kurtulmak için bu atakları yapan Carter, Afgan gerillaları desteklerken Sovyetlerin çökeceğini, El-Kaide’nin doğacağını hesaplayamadı tabi.

Hani Karl Von Clausewits “ savaşlar başka yöntemlerle uygulanan politikalar” demişti. ABD Suudi ile bağını devam ettirdi. Başka ülkelerden gelen mücahitleri destekledi. Sovyetler içinden çıkılmaz bu işgal ile uğraşırken “Çekoslovak baharından” sonra yazın da gelebileceğini anladı. ABD Polonya’da Lech Walesa ve Rus Yahudi direnişini destekledi. Savaşlar değişiyor ama politikalar değişmiyordu.

Sovyetler Sibirya’da ki madenlerin işletilmesini ABD’ye verdiğinde biz de anlamıştık ki Sovyetler aslında cüce bir devdi.

İngilizler ve Fransızlar tarafından işgal edilen, ABD tarafından kullanılan avuç içi kadar İsrail’e diz çöktürülen İslam coğrafyası, teknolojiyi yine batıdan almasına rağmen Müslüman olmayan bir gücü yenebileceğini anladı. Çünkü Sovyetleri yenilgiye uğratan güç sadece Afganlılardan oluşmuyordu.

Bu durumda Rusya’nın Çin ve Hindistan ile bağlantıya geçmesinin önlenmesi zamanı gelmişti. ABD’li analistlerin ve birçok yazarın bile gerçeğin farkında olup yazdığı 11 Eylül gerçekleşmişti.  Afganistan’ın bu defa ABD tarafından işgali ile Müslümanlar bir kez daha kullanıldıklarını anladılar. Ve bu onları derinden yaraladı.

Kuveyt’in işgalden kurtarılması operasyonu! için ABD teşekkür beklerken öfke ve nefret geleceğini öngöremedi. Irak’ta yaşananlar hepimizin malumu. Rusya’nın Güney Asya ile bağının kesilmesi politikasına bağlı olarak bizim coğrafyada Rusya ile dirsek temasında olan Baas rejimleri ile ABD pek hoşnut değildi elbette.

Aslında her biri ayrı bir tez konusu olan olayları bir makaleye sığdırmak oldukça zor. Çünkü olayları hazırlayan ayrıntılara girilmediğinde biraz afakî kalıyor gibi. Eğer parağraflar arası geçişi bağlantılar kurarak yaparsak sanırım daha anlamlı olur.

İslam tarihine bakarsak askeri ve dini eğitimlerin birlikte yürütüldüğünü görürüz. Mücahitler bunun farkında ve rahatsızdı bu durumdan. 1955 yılında Mısır’da Kral Faruk’u deviren Cemal Abdünnasır bu coğrafyada laik-sosyalist liderlere öncülük etmişti. Saddam, Hafız Esat, Kaddafi onu örnek almışlardı. Nasır ise Atatürk’ü örnek almıştı. Laik, modern! Avrupa normları ölçü olmuştu iki lidere de.

Arap liderler İslamı dışarıda bırakarak etnik temelli devletler oluşturmayı hedeflediler. Suudi gibi bir devlet İslamı sadece krallıklarını ayakta tutmak için kullandı. Çünkü para ve Avrupa’da ki ihtişamlı lüks hayatları daha cazipti. Mensubu oldukları Vehhabi mezhebinin kurucusu İngilizler, Halifelik ve İslam birliği gibi uhrevi düşünceleri zihinlerden silmiş, onlar da ABD ye bağımlı hale gelmişti.

İslama daha yakın olduğunu düşünen mücahitlerin kafasında batı ile hesaplaşma varken, bir bakıma rahat, daha sosyal imkânlarla yaşayan Arap halkları ne istemişti peki? Arap Baharı geldi…

Arap coğrafyasının Rusya’ya dönük sosyalist, baas yüzünü batıya çevirmek, batının laik boyasıyla boyayıp, demokrasi getirmek. Ancak bu sayede mücahitlerin aslında iyi de bilmedikleri İslamla bağları koparılacaktı. Baas rejimleri teker teker yıkıldı yeşil otlaklar, ormanlar içinde olmasa bile çöl kumları arasında nur topu gibi demokrasileri oldu. Hala birbirlerini öldürüyorlar. Savaşın bir başka şekli. Makinelerin içinde bu defa Araplar var.

ABD’nin hiçbir dahli yok dikkat ederseniz. Arada başı kesilen batılı gazeteciler dışında tabi. Savaş Rusya yanlısı rejimlerle ABD arasında olmasına rağmen Müslümanlar ölüyorlar. Daha önceki deneyimlerle ABD elini taşın altına sokmadı. Olsun yüzlerce, binlerce Amerikan askeri öleceğine birkaç gazeteci feda edilebilirdi.

Her yerde hesaplar onların istediği gibi gitmedi. Bazı ülkelerde Suudlarda olduğu ABD’ye bağımlı laik, hatta önceki yıllarda bizde de anlaşıldığı gibi din karşıtı rejimler oluşmadı, oluşturulamadı. Çünkü ABD’ye öfke vardı. İşlerin ters gittiği ülkelerde Sisi vari darbelerle bağımlılık sağlanmaya çalışıldı. Sisi’nin olmadığı yerlerde de DİYALOG devreye girdi, Hıristiyan tarzı İslam.

Elini taşın altına koymadan yürütülen bu savaş uzun sürecekti elbette. Petrolü ve İsrail’i güvenceye almak için etnik temelli bölünmeler yeterli görülmedi. Irak’ta yürütülen Şia destekli politikalar, Şii Esed rejiminin zulmü ile desteklendi. Aynı inanca sahip bölge halkı Türkmen, Arap, Kürt yaklaşan bir tehlike karşısında hemen birleşiyordu. Bunu önlemek gerekiyordu.

İşte bunu önlemek için bir yol vardı. ABD’ye öfkeli olan mücahitlerin öfkesini kullanmak. Irak’ta Şii yanlısı rejimin politikaları, Şii Esed’in katliamları CIA’yi uyandırdı. Bölgede hem istenen ortam oluşturulacak, hem de sivrilen ama İslama doğru kayan Türkiye yıpratılacak ve hatta mümkünse içine çekilecek. “Zaten 30 yıldır PKK belası ile uğraştırıp bölemedik, bari ekonomik olarak zayıflatıp etkisiz kılalım, halkı iktidardan soğutalım” diyen plan uygulamaya konuldu.

Tıpkı El-Kaide örneğinde olduğu gibi mücahitler Şii baskısını kırmak için devreye sokuldu. Batı nefreti nedeni ile birleşen Türk-Arap-Kürt bu defa kendi içinde çatışır duruma geldi. Biz Türkmenler katlediliyor, devlet sahip çıkmıyor diye haykırırken, aslında Şii Türkmen ile Sünni Türkmen birbirini öldürüyordu. Türkiye hangisine sahip çıkacaktı? Türkmenler gibi Araplar da öyleydi. Artık Araplarda birbirini öldürüyordu.

Şimdi de IŞİD’ imiz vardı artık. Nur topu gibi bir Işid doğmuştu.

Bölgedeki Sünni halktan desten görmekle birlikte, Işid’de tıpkı El-Kaide gibi farklı ülkelerden mücahitlerin toplandığı bir örgüttü. Aynı rakiple birçok defa satranç oynarsak yapacağı hamleleri tahmin edebiliyorduk hani. Sünnilerin hakkını korumak, batıya karşı birlikte hareket edecek bir İslam devleti kurmak, batının hegemonyasını kırmak ve birliği sağlamak her Müslüman için cazip bir fikirdi. Hele bir de bu devletin başında bir Halife olursa.

Düz mantık erbabı, neden Suriye’nin iç işine karışıyoruz dedi hep. Biz de dedik ki bölgemizdeki her gelişme onların değil aslında bizim iç işimizdir. Menfaatimiz doğrultusunda gelişmelere dâhil olmak zorundayız. Öyle ya batı, madem bitmeyen Osmanlı hesabını bitirmek istiyor, biz uzaydan gelip, insansız topraklarda devlet kurmadık. Türkiye’yi Osmanlı topraklarında kurmadık mı? Öyleyse batının bitirmek istediği Osmanlı hesabına bizde dâhiliz.

İster beğeniriz ister beğenmeyiz devlet aklı dediğimiz akıl Suriye’de bir politika koydu ortaya. Bu politika batının politikası ile ters düştü. Ters düşmesi de tabiidir. Biz müttefikimiz olan batının aslında düşmanımız olduğunu biliyoruz. Bunu bildiğimizi CİA’ de bal gibi biliyor. Engellenmesi gerekiyordu. MİT Tırları neden durduruldu sanıyorsunuz?

Bölgede bunun farkında olan, artık onların silahları ile savaşmak yerine kendi topunu, tankını, gemisini, uçağını yapan bir devleti istemeyecekti batı. Bütün bu gelişmelere engel olmak için sınırımıza yüz binleri yığarak hem ekonomimizi vurmak, hem de müdahil olmamızı sağlamak için kamyonet üstündeki adamlardan korkup, elindeki zırhlı araçları bile bırakıp kaçan bir orduya ricat emri verildi.

Aslında mücahitler haklıydı. Batının emperyal düşüncesini kırmak, etrafımızı çevreleyen laiklik adı altında İslamı yasaklamak isteyenlerin daralttığı çemberi yarmak için kutsal bir yolculuğa çıkmışlardı. Bilemedikleri şey, El-Kaide’yi kuran aklın aslında kendilerine öncülük ettiğiydi.

Batı için halkının refahını sağlamak maksadıyla insan katletmek veya katlettirmek kutsal bir amaçtı. Lakin bizim için değildi. ABD, İngiltere, Fransa işleri bitince ve istediklerini alınca bölgeyi terk edeceklerdir. Biz bölgede bu insanlarla yaşamak kaderini paylaşan bir milletiz. Asla Müslüman katletmeyeceğiz. Tabi aynı amaçla üzerimize gelmedikleri müddetçe. Batı için kutsal olan bu savaş, bizim için kirli bir savaştı.

Batı sinsi, kahpe, alçaktır. Tarihte böyle olmuştur, böyle de olacaktır. Dikkat etmezsek sevdiğimiz insanlardan bizi nefret ettirirler. Şimdiye kadar birlikte darbelerle veya başka nedenlerle soydukları bu insanlara sahip çıkan, aldıkları kararlar milletin yararına olan hükümetleri devirmek için her yola başvururlar. Koparılan yaygaraya bakıldığında şimdiye kadar gelmiş hükümetlerin yaptığından farklı bir manzara yoktu aslında.

Müslümanlığı sadece namaz kılmak ve oruç tutmaktan ibaret sanan hem müslümanım, hem laikim diyenler bilsin ki, ABD İslam’ı kendilerinden iyi biliyor. Böyle bir inanç sistemi ile Suudilerin para aşkı gibi demokrasi ve laiklik aşkı ile kendisine bağımlı hale getirmektedir. Ve yine düşünsünler ki coğrafya 1930 ların coğrafyası gibi durmuyorsa o yılların geçerli olan hangi prensipleri ile ülke idare edilecektir?

Batı dediğimiz alçak güruh ya aklını başına alacak elini bu bölgeden çekecek, ya da artık silahlarını kendisi yapan bir devletin içindeki gerçek mücahitlerle savaşmayı göze alacaktır. İçimizdeki batı hayranları( monşerler), Peygamber Efendimize ( sav) dil uzatan vekil bozuntuları, askerime taş atan vekil müsveddesi kevaşeler de taraflarını seçerler artık. Gezi eylemlerinde “ağaca gel” deyip şimdi İngiliz vatandaşlığını seçen sanatçı bozuntusu soysuzları ve kansızları saymaya bile gerek görmüyorum.

27.9.2014














Hiç yorum yok:

Yorum Gönder