Arap
baharı değişik Arap ülkelerindeki insanların baskı rejiminden kurtulması, refah
düzeylerinin yükseltilmesi, hayat kalitelerinin artması gayesi ile
başlattıkları bir halk hareketi görünümünden çıkmıştır.
Aslında
dünyaya yön veren devletler bazı düzenlemeleri yaparken başlattıkları akım,
olay, kargaşa ne varsa çoğunlukla düşündükleri şeyin tersine ad verirler.
Petrol için bir yeri işgal ederken oralara özgürlük götürmeleri gibi.
Öldürürken savaş değil barış harekâtından bahsetmek gibi.
Nasıl oldu Araplar hep birden
özgürlüklerini hatırladılar?
Biraz
yakından bakanlar bilirler ki şimdiye kadar bahse konu olan ülkelerin bir
kısmında halk hayatından memnun sayılabilecek bir hayat yaşıyordu. Bir anda
memnuniyetsizlik baş gösterdi. Libya bunların başında geliyordu. En kötü
akıbete uğrayan da Kaddafi oldu. Değişik bir kişilikti. ABD sevmediği için
sevmiyorduk. Dikkat ederseniz İran’la da iyi geçinme şansımız yok. Çünkü ABD
öyle istiyor. İyi bile olsa ilişkiler dışarıdan kurgu bir provokatif eylem bir
anda ipleri koparabiliyor.
Tunus
öyle, Mısır öyle, Suriye öyle. Baskı var veya yok önemli olan bu insanların
şimdiye kadar susması ve ne olduysa bir anda hepsi birden baskı olduğunu
hatırlıyor. Hatırlıyor ama dikkat ederseniz bir sıralaması var bunun da. Mesela
Suriyeliler, Tunuslulardan önce düşünemediler baskı olduğunu nedense.
Baas rejimi ile dost olunabilir mi?
Aslına
bakarsanız Suriye baba Esed zamanında da saman altından su yürüten bir
yönetimdi. Bunda gaye kendi iç dinamiklerini baskı altında tutmak, aslında
sayıca az olan bir kitlenin tahakkümünü devam ettirmek. Söz söyleyecek, etkili
olacak gruplar üzerinde sistematik baskı kurarak korku yaratmak. Korkunun hâkim
olduğu bir toplumda kimse düşündüğünü söyleyemez, karşıt fikirler olamaz.
Suriye’de
sün’i Araplar baskı altında, Türkmenler baskı altında, Kürtler baskı altında.
Benzer gruplar komşu ülkelerde de olduğu için Esed rejimi bu grupların
etkileşimini önlemek, kendi menfaati doğrultusunda kullanmak maksadı ile terörü
bile desteklemekten çekinmemiştir. Baba Esed zamanında da hatırlarsanız
terörist başına kucak açmış hışmımıza uğramıştı. Siz şimdi silahsız uçak
düşürerek efelendiklerine bakmayın. 1999 yılında terörist başını ülkenden çıkar
dediğimizde baba Esed zamanında daha güçlü ordusu daha güçlü denge siyaseti
vardı. Yeseydi o zaman çıkarmazdı.
Açıktan
PKK ya destek veren bir rejimle dost olmak söz konusu değildir. Ancak kendi
halkı önce ses verecek sonra biz fikrimizi söyleyeceğiz.
Kuzeyde kürt özerk bölgesi
Yıllarca
terör örgütüne destek verdikleri yetmiyor gibi şimdi de, Suriye’nin kuzeyini
Kürtlere terk ederek elini güçlendirmeye çalışmak pek akıllıca bir siyaset
değil. Biz ülkesinin bütünlüğünü savunurken, bir devlet başkanının bizimle
mücadele etmek pahasına ülkesinin bölünmesine çanak tutması bir akıl tutulması
olsa gerek.
Şimdiye
kadar devlet yöneten bir insan bölgede kurulmak istenen bir Kürt devletinden
haberdar değilse, kendi eliyle vereceği bu bölgenin adının aslında batı
Kürdistan olarak adlandırıldığını bilmiyorsa orada oturmasın zaten.
Burada
kurulacak bir Kürdistan’ın bölge ülkelerinin hepsinin başını ağrıtacağını
bilmemesi mümkün değil. Bittiğinin, sonunun geldiğinin farkında. Son bir hamle
ile bana yar olmayan hiç kimseye olmasın diyerek kendi halkını yıllar sürecek
mücadelenin içine soktuğu için üzülerek izlediğimiz o korkunç sonu hak ediyor
hale geldi.
Kuzeyin
Kürtlere bırakılması bizi yakından ilgilendiriyor. Çünkü burası yeni bir geçiş
güzergâhı olacak, yeni bir terör yuvası ve karargâhı olacaktır. Geçtiğimiz
yıllarda Kuzey Irak için söylediğimiz kırmızı çizgilerimiz var, Kürt devleti
kurulursa izin vermeyiz gibi akıl dışı sözler yerine daha mantıklı ve
uygulanabilir politikalar olmalı.
Barzani
tarafında bunların desteklendiği açıkça biliniyor. Eğer ülkemize gerek Suriye
gerek kuzey Irak destekli bir saldırı olursa bu defa caydırıcı olması için
dağda terörist peşinde koşmak yerine her iki bölgenin de ekonomik ve siyasi
hedefleri vurulmalıdır. Sayfa sayfa resimler çıkıyor basında dağda veya kuzey
Irak’ta yerleşik biçimde terör örgütü mensupları eğitim yapıyor, binaları var,
yemek yiyor. Biz karakola baskın yapmalarını bekliyoruz. Eğer istihbaratımız
zayıf ve bu yerleri tespitte zorlanıyorsak Sayın Yalçın Küçük ve Sayın Doğu
Perinçek yerlerini biliyor onlara sorulabilir.
Aşiretlerin rolü
Başlangıçta
muhalefet şeklinde olan hareketlerin silahlı direnişe dönüşmesinde birçok
faktör konunun uzmanları tarafında ele alındı. Ancak aşiretler pek bahse konu olmadı.
Hâlbuki aşiretler olayların başlangıcından bu yana itici güç olmuştur.
Aslında
fitili ateşleyen ilk olay Deraa’da aşirete bağlı gençlere kötü muamele
yapılması ile başlamıştır. Bu sebeple Şubat 2011 den bu yana aşiretlere bağlı
gençler olaylarda ön saflarda yer almıştır. Muhalifler arasında dağınık olarak
bulunan aşiretlerin toparlanmak ve bir araya gelmek eğiliminde oldukları
gözlemlenmektedir.
İstanbul’da
Nisan 2012 de kurulan Suriye Arap Aşiretleri Konseyin teşkilinde bu zihniyetin
ön plana çıktığı ve aşiretlerin etkili olmak istedikleri görülmektedir.
Bu
gün Suriye Ve Irak’ta akrabalık bağı olan ortak aşiretler mevcuttur. Bundan
sonraki zamanlarda aşiretlerin daha etkili olacağı düşünülürse eğer, olayların
komşu ülkelere sıçramasında bu aşiretler belirgin rol oynayacaktır. Herhangi
bir dış müdahalede Irak’taki aynı aşiret mensuplarının bundan etkilenmemesi
düşünülemez.
Suriye
genelinde aşiretlerin en yaygın ve yoğun olduğu şehirler Dayr Ez Zor, Hama,
Humus, Halep ve Rakka’dır.
Irak’la
bağlantılı yakın akrabalık ilişkileri olan aşiretler Dulaeym, Ekaydat, Şammar,
Bakara, El Nuaim, El Eniza, El Zafir ve Cubbus’lar sayılabilir.
Kuzey
Suriye’ye yapılacak bir harekâtta Kuzey Irak’tan hasmane bir saldırı
gerçekleşebilir demektir bu. Nato genel sekreteri Rasmussen bir Nato müdahalesi
olmayacağını açıkça söyledi. Birleşmiş Milletler her zaman olduğu gibi büyük
güçlerin programlarının gerçekleşmesi için öldürmeye zaman tanıyorlar.
Hatırlarsanız Bosna’da, Kosova’da hem müdahale edilmemiş, hem de Bosnalılara
silah ambargosu uygulamışlardı. Bunun anlamı Müslümanları siz katledin biz
yeterli sayıya ulaşınca dur diyeceğiz. Küffar işte.
Biz ne yapmalıyız?
Uluslar
arası güçler Suriye’ye müdahale etmek istemiyor. Ancak Suriye bizim için iki
ucu pis bir değnek. Aslında bölgemizde verilen mücadele ve savaşların hepsi bu
türden. Birleşip, bölgeyi parçalamaya, bölmeye çalışanlara karşı mücadele
verilse belki kutsal bir savaş olacak. Ama Müslümanın Müslüman’ı katledeceği
bir savaş mutlak kirli bir savaştır.
Esed
rejimi mutlaka gidecektir. Ancak Esed akıllı bir insan olarak parasını,
altınlarını alıp bir ülkede 40 nesil sülalesine yetecek serveti ile yaşamak
yerine yerlerde sürünmeyi ve o feci sonu tercih etmiştir.
Başbakan
Erdoğan daha olaylar başlamadan Esed’e bu konuda telkinde bulunulduğunu ancak
buna yanaşmadığını, reformları yürürlüğe sokmadığını defalarca söyledi. Yani
bir oyalama taktiği ile kendisi için iyi olanı yapmayıp, malum akıbeti
hazırlamıştır.
Biz
yeterince Irak konusunda da zarar gördük. Burada zarar görememek için her türlü
tedbir alınmalı. Ancak bu tedbirler kırmızıçizgi gibi saçma sapan sözlerden
oluşan bir dizi fantastik konuşma olmamalı. Son silahsız uçağımızın düşürülmesi
( bu olayda aydınlanması gereken çok şey var) olayında olduğu gibi Suriye kendi
aklı ile hareket etmemektedir. Birileri tarafından yönlendirilmekte, bu sayede
bize de belki yapmak istemediğimiz şeyler yaptırılmak istenmektedir.
Sonuç
Terk
edilen kuzey Suriye ile sözüne güvenilmeyen Barzani’nin bağı kesilmeli,
Suriye’nin neresinden olursa olsun gelecek her hareket düşmanca olarak
algılanmalı, sadece gelenler değil bölgenin bütün ekonomik ve askeri tesisleri
çökertilmelidir. Çünkü bölgeyi Kürtlere devreden güç bütün askeri ağırlıklarını
da devretmiştir. Bu bölgede bu imkânlara sahip Barzani tarafından desteklenen
terörist güç bizi her zaman rahatsız edecektir. Kırmızıçizgi lafı değil
hareketinin zamanıdır. Ciddiyetimizi anlamalı dost ve düşmanlar.
29.7.2012
29.7.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder