9 Ağustos 2014 Cumartesi

ARAP BAHARI VE SURİYE



Arap baharı değişik Arap ülkelerindeki insanların baskı rejiminden kurtulması, refah düzeylerinin yükseltilmesi, hayat kalitelerinin artması gayesi ile başlattıkları bir halk hareketi görünümünden çıkmıştır.

Aslında dünyaya yön veren devletler bazı düzenlemeleri yaparken başlattıkları akım, olay, kargaşa ne varsa çoğunlukla düşündükleri şeyin tersine ad verirler. Petrol için bir yeri işgal ederken oralara özgürlük götürmeleri gibi. Öldürürken savaş değil barış harekâtından bahsetmek gibi.

Nasıl oldu Araplar hep birden özgürlüklerini hatırladılar?
Biraz yakından bakanlar bilirler ki şimdiye kadar bahse konu olan ülkelerin bir kısmında halk hayatından memnun sayılabilecek bir hayat yaşıyordu. Bir anda memnuniyetsizlik baş gösterdi. Libya bunların başında geliyordu. En kötü akıbete uğrayan da Kaddafi oldu. Değişik bir kişilikti. ABD sevmediği için sevmiyorduk. Dikkat ederseniz İran’la da iyi geçinme şansımız yok. Çünkü ABD öyle istiyor. İyi bile olsa ilişkiler dışarıdan kurgu bir provokatif eylem bir anda ipleri koparabiliyor.

Tunus öyle, Mısır öyle, Suriye öyle. Baskı var veya yok önemli olan bu insanların şimdiye kadar susması ve ne olduysa bir anda hepsi birden baskı olduğunu hatırlıyor. Hatırlıyor ama dikkat ederseniz bir sıralaması var bunun da. Mesela Suriyeliler, Tunuslulardan önce düşünemediler baskı olduğunu nedense.

Baas rejimi ile dost olunabilir mi?
Aslına bakarsanız Suriye baba Esed zamanında da saman altından su yürüten bir yönetimdi. Bunda gaye kendi iç dinamiklerini baskı altında tutmak, aslında sayıca az olan bir kitlenin tahakkümünü devam ettirmek. Söz söyleyecek, etkili olacak gruplar üzerinde sistematik baskı kurarak korku yaratmak. Korkunun hâkim olduğu bir toplumda kimse düşündüğünü söyleyemez, karşıt fikirler olamaz.

Suriye’de sün’i Araplar baskı altında, Türkmenler baskı altında, Kürtler baskı altında. Benzer gruplar komşu ülkelerde de olduğu için Esed rejimi bu grupların etkileşimini önlemek, kendi menfaati doğrultusunda kullanmak maksadı ile terörü bile desteklemekten çekinmemiştir. Baba Esed zamanında da hatırlarsanız terörist başına kucak açmış hışmımıza uğramıştı. Siz şimdi silahsız uçak düşürerek efelendiklerine bakmayın. 1999 yılında terörist başını ülkenden çıkar dediğimizde baba Esed zamanında daha güçlü ordusu daha güçlü denge siyaseti vardı. Yeseydi o zaman çıkarmazdı.

Açıktan PKK ya destek veren bir rejimle dost olmak söz konusu değildir. Ancak kendi halkı önce ses verecek sonra biz fikrimizi söyleyeceğiz.

Kuzeyde kürt özerk bölgesi
Yıllarca terör örgütüne destek verdikleri yetmiyor gibi şimdi de, Suriye’nin kuzeyini Kürtlere terk ederek elini güçlendirmeye çalışmak pek akıllıca bir siyaset değil. Biz ülkesinin bütünlüğünü savunurken, bir devlet başkanının bizimle mücadele etmek pahasına ülkesinin bölünmesine çanak tutması bir akıl tutulması olsa gerek.

Şimdiye kadar devlet yöneten bir insan bölgede kurulmak istenen bir Kürt devletinden haberdar değilse, kendi eliyle vereceği bu bölgenin adının aslında batı Kürdistan olarak adlandırıldığını bilmiyorsa orada oturmasın zaten.

Burada kurulacak bir Kürdistan’ın bölge ülkelerinin hepsinin başını ağrıtacağını bilmemesi mümkün değil. Bittiğinin, sonunun geldiğinin farkında. Son bir hamle ile bana yar olmayan hiç kimseye olmasın diyerek kendi halkını yıllar sürecek mücadelenin içine soktuğu için üzülerek izlediğimiz o korkunç sonu hak ediyor hale geldi.

Kuzeyin Kürtlere bırakılması bizi yakından ilgilendiriyor. Çünkü burası yeni bir geçiş güzergâhı olacak, yeni bir terör yuvası ve karargâhı olacaktır. Geçtiğimiz yıllarda Kuzey Irak için söylediğimiz kırmızı çizgilerimiz var, Kürt devleti kurulursa izin vermeyiz gibi akıl dışı sözler yerine daha mantıklı ve uygulanabilir politikalar olmalı.

Barzani tarafında bunların desteklendiği açıkça biliniyor. Eğer ülkemize gerek Suriye gerek kuzey Irak destekli bir saldırı olursa bu defa caydırıcı olması için dağda terörist peşinde koşmak yerine her iki bölgenin de ekonomik ve siyasi hedefleri vurulmalıdır. Sayfa sayfa resimler çıkıyor basında dağda veya kuzey Irak’ta yerleşik biçimde terör örgütü mensupları eğitim yapıyor, binaları var, yemek yiyor. Biz karakola baskın yapmalarını bekliyoruz. Eğer istihbaratımız zayıf ve bu yerleri tespitte zorlanıyorsak Sayın Yalçın Küçük ve Sayın Doğu Perinçek yerlerini biliyor onlara sorulabilir.
Aşiretlerin rolü

Başlangıçta muhalefet şeklinde olan hareketlerin silahlı direnişe dönüşmesinde birçok faktör konunun uzmanları tarafında ele alındı. Ancak aşiretler pek bahse konu olmadı. Hâlbuki aşiretler olayların başlangıcından bu yana itici güç olmuştur.

Aslında fitili ateşleyen ilk olay Deraa’da aşirete bağlı gençlere kötü muamele yapılması ile başlamıştır. Bu sebeple Şubat 2011 den bu yana aşiretlere bağlı gençler olaylarda ön saflarda yer almıştır. Muhalifler arasında dağınık olarak bulunan aşiretlerin toparlanmak ve bir araya gelmek eğiliminde oldukları gözlemlenmektedir.

İstanbul’da Nisan 2012 de kurulan Suriye Arap Aşiretleri Konseyin teşkilinde bu zihniyetin ön plana çıktığı ve aşiretlerin etkili olmak istedikleri görülmektedir.

Bu gün Suriye Ve Irak’ta akrabalık bağı olan ortak aşiretler mevcuttur. Bundan sonraki zamanlarda aşiretlerin daha etkili olacağı düşünülürse eğer, olayların komşu ülkelere sıçramasında bu aşiretler belirgin rol oynayacaktır. Herhangi bir dış müdahalede Irak’taki aynı aşiret mensuplarının bundan etkilenmemesi düşünülemez.

Suriye genelinde aşiretlerin en yaygın ve yoğun olduğu şehirler Dayr Ez Zor, Hama, Humus, Halep ve Rakka’dır.

Irak’la bağlantılı yakın akrabalık ilişkileri olan aşiretler Dulaeym, Ekaydat, Şammar, Bakara, El Nuaim, El Eniza, El Zafir ve Cubbus’lar sayılabilir.

Kuzey Suriye’ye yapılacak bir harekâtta Kuzey Irak’tan hasmane bir saldırı gerçekleşebilir demektir bu. Nato genel sekreteri Rasmussen bir Nato müdahalesi olmayacağını açıkça söyledi. Birleşmiş Milletler her zaman olduğu gibi büyük güçlerin programlarının gerçekleşmesi için öldürmeye zaman tanıyorlar. Hatırlarsanız Bosna’da, Kosova’da hem müdahale edilmemiş, hem de Bosnalılara silah ambargosu uygulamışlardı. Bunun anlamı Müslümanları siz katledin biz yeterli sayıya ulaşınca dur diyeceğiz. Küffar işte.

Biz ne yapmalıyız?
Uluslar arası güçler Suriye’ye müdahale etmek istemiyor. Ancak Suriye bizim için iki ucu pis bir değnek. Aslında bölgemizde verilen mücadele ve savaşların hepsi bu türden. Birleşip, bölgeyi parçalamaya, bölmeye çalışanlara karşı mücadele verilse belki kutsal bir savaş olacak. Ama Müslümanın Müslüman’ı katledeceği bir savaş mutlak kirli bir savaştır.

Esed rejimi mutlaka gidecektir. Ancak Esed akıllı bir insan olarak parasını, altınlarını alıp bir ülkede 40 nesil sülalesine yetecek serveti ile yaşamak yerine yerlerde sürünmeyi ve o feci sonu tercih etmiştir.

Başbakan Erdoğan daha olaylar başlamadan Esed’e bu konuda telkinde bulunulduğunu ancak buna yanaşmadığını, reformları yürürlüğe sokmadığını defalarca söyledi. Yani bir oyalama taktiği ile kendisi için iyi olanı yapmayıp, malum akıbeti hazırlamıştır.

Biz yeterince Irak konusunda da zarar gördük. Burada zarar görememek için her türlü tedbir alınmalı. Ancak bu tedbirler kırmızıçizgi gibi saçma sapan sözlerden oluşan bir dizi fantastik konuşma olmamalı. Son silahsız uçağımızın düşürülmesi ( bu olayda aydınlanması gereken çok şey var) olayında olduğu gibi Suriye kendi aklı ile hareket etmemektedir. Birileri tarafından yönlendirilmekte, bu sayede bize de belki yapmak istemediğimiz şeyler yaptırılmak istenmektedir.
Sonuç
Terk edilen kuzey Suriye ile sözüne güvenilmeyen Barzani’nin bağı kesilmeli, Suriye’nin neresinden olursa olsun gelecek her hareket düşmanca olarak algılanmalı, sadece gelenler değil bölgenin bütün ekonomik ve askeri tesisleri çökertilmelidir. Çünkü bölgeyi Kürtlere devreden güç bütün askeri ağırlıklarını da devretmiştir. Bu bölgede bu imkânlara sahip Barzani tarafından desteklenen terörist güç bizi her zaman rahatsız edecektir. Kırmızıçizgi lafı değil hareketinin zamanıdır. Ciddiyetimizi anlamalı dost ve düşmanlar.            

29.7.2012








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder